GAZZE ANNESİNİN SON MEKTUBU
Sevgili Dünya’ya!..
Belki bu mektup sana ulaşmaz. Belki sen onu görmek istemezsin. Ama ben yine de yazıyorum. Çünkü anneler, sesi duyulmasa da dua etmeye devam eder.
Ben bir Gazzeli anneyim.
Toprak altında kalan çocuğumun elini tuttum. Sıcak değildi eli. Ama ben ısındım. Çünkü onunla birlikte yine de diriydim.
O sustu. Ama ben onun suskunluğunda yüz yıllık çığlıkları duydum.
Biliyor musun? Biz bir sabaha değil, bir bomba ile sanki cehenneme uyandık.
Fırında ekmek pişmedi o gün. Okul zilini kuşlar çalmadı.. O gün de biz dua ettik.
Sizler haberleri değiştirdiniz, haritaları unuttunuz, isimleri eksilttiniz.
Ama ben hala onun adını sayıklıyorum: Yusufum!..
Dört yaşındaydı...
Yavrum sadece gülüyordu, oynuyordu..
Gülüşü, anne deyişi kalbimin yağı erirdi onun için.
Şimdi gülüşü gökyüzüne ait oldu. Siz bakmazsanız da orada.
Bana sordular: “Nasıl böyle sabırlı oluyorsun?”
Dedim ki: “Merhamet Allah’ın adıyla başlar.
Biz her yıkımın ortasında O’nu anarız, O’na dayanırız, O’ndan yardım dileriz.
Siz duaları unutsanız da, biz unutmuyoruz. Serinlik yaratanın kalplerimize verdiği güçle ancak oluyor.”
Ben barış istemiyorum.
Ben adalet istiyorum.
Çünkü barış, unutanlar içindir.
Ama adalet, hatırlayanlar için.
Bu mektubu okursan, sadece ağlama.
Bir çocuğun adını ezberle.
Bir annenin sabrını hatırla.
Bir halkın direnişini gör.
Bir neslin soykırımla yok edilişini gör.
Çünkü Gazze sadece bir şehir değil…
Gazze, insanlığın sınavıdır.
Gazze toprağa düşen çocukların adını unutmayanların vicdanıdır.
Gazze yalnızca bir yer değil inancın, direnişin ve vatanseverliğin onurunu taşıyan, imanlı insanların şehit edildiği yerdir.
Vicdanın duyuyorsa, sustuklarına yanarsın.
Bu mektup sana ulaştıysa, susma! Duvar ol, söz ol, siper ol, zulme karşı dur!
Allah’a emanet ol dünya.
Biz zaten O’na sığındık.
Bir Gazze annesi..
Yusuf’um…
O sabah ter içinde uyanmıştın,
Saçlarınsa alnına yapışmıştı.
“Anne,” dedin uykulu seslenişle,
“Bugün yine gökte uçaklar var mı?”
Vardı yavrum…
Gökyüzü yine susmuyordu.
Ben, yine korkunç sesleri susturamadım, Kulaklarını kapattım sen korkmayasın diye.
Sana yeni bir gömlek giydirecektim,
Pamuk gibi, ince…
Ama sen tozların içinde kayboldun önce.
Kamyonunu aradım yıkıntıların altında,
Bir tekerleği kalmış, o da çatlamış.
Ama senin gülüşün…
Yok olmamış Yusuf’um, hala kulağımda çınlıyor.
Ben sana ılık süt verecektim o sabah,
Üzerinde balon uçuran ayıcıklı resim olan bardağınla,
Ama sen sütü değil,
Ölümü içtin…
Kırık betonların altında..
Adını kimse unutmuyor Yusuf.
Her çocuğun yüzünde seni arıyoruz.
Her annenin yüreğinde,
Senin için ayrı bir yer var, boş kalıyor.
Yalınayaktın sen hep,
Toprağa alışkındın.
Ama toprak bu defa beni yaktı yavrum,
Seni kendine alarak.
Mezarına koydum ellerimle küçücük bedenini,
Ama sen, her ezan vakti,
İçimde yeniden doğuyorsun.
Senle kavuşacağım gün yakın,
Bunu da biliyorum ve bundan dolayı,
Kalbime serinlik geliyor.
Dünya!.. Ey insanlık!..
Duymadınız bizleri,
İzlediniz yerinizden
Merhamet nerede?
İnsani duygular nerede?
Haydi, geçmiş olsun!
Kararan vicdanları temizleyen
Bir teknoloji henüz gelişmedi!..
Belki de…
Bu, son mesajımızdır.
Çünkü biz konuşurken,
İnsanım göklere savruluyor,
Gökyüzü bile bize ağlıyordu!
Yorum Yazın
Facebook Yorum