Bruxelles Korner
Derya Soysal Gezegenimiz mavi diye adlandırılır. Çünkü 70% su, deniz ve okyanustan oluşur geri kalan %30 ise kıtalardır. Dünyadaki su oranı azalmaz hep sabit kalır. Su 3 formla bulunur: gaz şeklinde, sıvı şeklinde ve buz şeklinde.
Gezegenimizi diğerlerin ayıran en büyük ve en önemli özeliği ise su barındırmasıdır. Çünkü su hayat demektir. Su varsa orda hayat vardır. Fakat su sıvı şeklinde olması gerekir. Bu yüzden astronomlar yıllardır uzayda bir başka gezegende su bulmaya çalışırlar. Mars gezegenin bir bölgesinde sanki bir ara su sıvı halde akmış gibi bir arkeolojik iz bulunmuştur. Bu keşif sayesinde bir dönem Mars'ta yaşam olmuş olabilir hipoteze yol açar. Ve Mars'ta bir köşesinde su buz şeklinde duruyor.
Şimdi tekrar gezegenimize gelelim. Sıvı halinde su bulunan tek gezegen bizimkidir yani bizim galakside tek bizim dünyamızda yaşam vardır. Peki bu yaşam her daim sürecek mi ? Sular, denizler ölürler mi? Bu soruya sadece bir ekolojist veya bir çevre militanı olarak açıklık getirmeyeceğim.
Bu gezegende milyarlarca hayvan ve insandan oluşan bir canlı olarak gerçekleri savunacağım. Eğer ki insanoğlu milyarlarca canlı arasında yerini alıyorsa bu gezegen ona ait değildir. Peki dünyanın kralı insanoğlu diye var sayalım. İnsanoğlunun diğer tüm canlılar gibi suya ve yemeğe ihtiyacı var. İnsanlara en büyük ihtiyacınız ne diye sorarsak bir çoğumuz günümüzün, kapitalist döneminde, para derler. Fakat para bir kağıt parçasıdır, yenmez, içilmez. İnsanların aslında hayata kalabilmeleri için ihtiyaç duyduğu tek şey su ve yiyecektir.
Üst kısımda söylendiği gibi gezegenimizin %70 okyanus ve denizle kaplıdır. Okyanuslar, denizler sudur yani yaşamdır. Deryalarda denizlerde milyonlarca canlı yaşarlar. Peki bu denizler ölür mü ? Bu soru için bir durum analize edelim. Bu durum dünya tarihinin en büyük kara lekesinden biridir. Savaşlar ve soykırım gibi insanoğlunun yaptığı insanlıkdışı tarihin kara lekelerinde bin kat daha beterdir. Çünkü insanlar ölümcüldür. Aynı anda ölseler bile tekrar Doğanlar vardır ve tekrar çoğalmak mümkündür. Fakat bir deniz ölürse tekrar doğması mümkün değildir. Bir orman ölürse tekrar eskisi gibi olması mümkün değildir.
Söz ettiğim durum ise Kazakistan'ın ve Özbekistan'ın batısında bulunan Aral denizidir. Türk olarak bu konu hakkında daha hassas olmamız gayet normal bulunur. Çünkü Kazakistan ve Özbekistan bizim anayurdumuz. Orası Türkistan topraklarıdır. Orda yaşayanlar ise bizim kandaşlarımız, kardeşlerimiz. Dilimiz bir, tarihimiz bir, dinimiz bir, kalbimiz bir. Peki Aral denizine ne oldu ? Bir tarihe göz atalım. Bilirsiniz ki orta Asya Türk toplumları büyük bir dönem Rus imparatorluğuna ve ondan sonrada
Sovyetler birliğine bağlı kaldılar. Sovyetler birliğinin ise birinci isteği dünya birincisi olmak, Amerika'ya yarışmak üretimde, güçte ve zenginlikte birinci olmaktı. Bu yüzden üretimi hızlı şekilde artırdılar. Bunun için orta Asya topraklarında hızla oraları arsa haline çevirdiler, orda yaşayan halklarıda tarlalarda çalıştırdılar. Üretim için ne gerekir ? Su. Fakat Sovyetler'in isteği aşırı derece üretimdi yani toprağın gücünden fazla, çok fazla ve herşeyin fazlası zarar olduğunu hatırlamak gerekir.
Bunun için Sovyetler Aral denizine akan iki Derya (Amou Daria ve Syr Daria ) adlı nehiri çevirim tarlalar için kulandılar. Artık bu nehirler denize akmıyordu. Artık Aral denizi susuz kalıyordu artık Deniz ölüyordu. Bu şekilde tüm dünya Aral denizinin ölümüne seyirci kaldı.
Orta Asya Türk halkları 1991 yılında bağımsızlıklarını kazandılar. Böylelikle çokça vakittir süren Rus etkisinden kurtuldular. Biraz vakit geçti, tüm dünya Aral denizi için endişelenmeye başladı. Bölgedeki halk ve çevre aşıkları elerinden gelen yetersiz imkanlarla Aral denizin kuzey bölümünü Güney bölümünde ayırmaya çalıştılar. Böylelikle Deniz bir kısmı kurtulmuş oluyordu. Fakat kullanılan malzemeler kaliteli değildi, yetersizdi, ufak bir rüzgarda uçup gitti, yapılan emek boşa gitti.
Sonrasında Kazakistan başkanı Nursultan Nazarbayev durumun öneminin farkına vardı ve Aral denizin kuzeyini çevirdi baraja benzer yöntemlerle. Sovyetlerden sonra orası çöl olmuştu, Aral denizin çevresinde yaşayan köylüler Denizcilerde hastalıklar ve ölümler artmıştı. Dedelerin Deniz hatırasını çocuklar anlamıyordu bir tek onlardan biliyorlardı orda bir ara Deniz olduğunu. Ve toprağın üzerinde kalan bir kaç gemi sayesinde. Sırf para için deniz ölmüştü, insan ölmüştü. Kazakistan devleti sayesinde tekrar Aral denizin kuzeyi suyla doldu ve köylüler topraklarına döndüklerinde denizi ve kokusunu görüp, hissettiklerinde göz yaşlarına sahip olamadılar.
Fakat Özbekistan devleti kendi kısmına bir şey yapmadı ve yapmıyor. Aral denizi, Türklerin denizi ölüyor ve dünya buna sessiz kalıyor.
Yorum Yazın