Bruxelles Korner
Zehra Özer
Başarısız olan bu ülkeler dini ilham olsun veya olmasın, kuraklığın, yoksulluğun, kötü yönetimin ve silahlı çatışmanın ölümcül bir kombinasyonu altında kırılıyor. Hayır, bu yeni bir tespit değil, çünkü açlık sefaleti maalesef her zamana ait olan bir çiledir. Tabiki Kurt Wertelaers ve Benoit De Freine‘nin Het Laatste Nieuws gazetesinde açlığın üzücü koşullarının anlatımlarını daha öncede duyduğunuz olmuştur. Ama onların hikayelerini okumaya değer. Fotoğraflarına bir göz attn. Ve o fotoğrafların aynı zamanda başınıza, kalbinize ve midenize vuracağını hissedin. Ölümle yaşam arasında hayat mücadelesi veren ve aralarında bir buçuk milyon çocuğunda bulunduğu yirmi milyon insan akut sıkıntı içinde: Herşeye alışılmışta olunsa, buna alışılmıyor. Yoksa biz bu konuda da alışılmışlığa mı geldik?
1966 yılında Jacques Dutronc 'Neuf cent millions de crève-la-faim, et moi, et moi, et moi.' " Dokuz yüz milyon insan açlık çekiyor ve ben, ve ben, ve ben," adlı şarkısını seslendirmişti. O zamanlarda 3,6 milyar kişilik bir dünya nüfusunda 900 milyon insan açlık çekiyordu. Bugün 7,5 milyar kişilik dünya nüfusunun 750 milyon insanı hala açlıktan muzdarip. Açlık böylece yarım yüzyılda dünya nüfusunun yüzde 25’inden yüzde 10’una kadar azaldı. Bu muhteşem bir gelişme, ama neye yarar ki istatistiklerin ters tarafında yani Güney Sudan’da ya da Nijerya'da bulunuyorsanız? Artık son çare olarak bir deri bir kemik kalmış kendi büyükbaş hayvanlarınızı kesmek zorunda kalırsanız, neye yarar? Çocuğunuzun üst kolu bileğinden daha incelmiş duruma gelmiş ise neye yarar? Kendi bulunduğunuzdan başka bir yerde insanların eskisinden daha az muzdarip olduğunu bilmek sizi teselli edebilirmi? Bu istatistikler vicdanımızın sızısını dindirebilirmi? "J'y pense, j'oublie puis'- ‘Düşünüyorum…, ve unutuyorum’, diye seslendirmişti Dutronc şarkısını o vakitler. 'C'est la vie, c'est la vie.' "Bu Hayattır.., hayat."
Açlık-kıtlık 12-12 yardım konsorsiyumu ilk haftasında 400.000 euro topladı. 400.000 euro, Chelsea takımında forma giyen Belçika milli takımının futbolcusu Eden Hazard’in haftalık ücretidir. Bir futbolcu için bu para çok büyük bir miktardır. Onbir milyon Belçikalıların merhametine hitap eden bir yardım kampanyası için bu utanç verici az bir miktardır. Hollanda'da, benzer bir yardım kampanyası ile sadece on gün içinde 10 milyon euro toplandı. Belçika’da ortalama bir bağışın yüksek olduğu görülmektedir: 82 euro. Ancak Belçikalıların sadece çok az sayısı bağışta bulunuyor. Biz vermekten çok mu yorulduk? Verecek birşeyimiz mi kalmadı? Biz açlıktan mı usandık? Yoksa açlığı bizlermi çekiyoruz?
Bu alaycı gelebilir, ve aynı zamanda alaycıdır da: Bir felaketin gözlem değeri, büyük ölçüde cüzdanımıza ne kadar yükleneceğimizi belirler. Tayland ‘da tsunami? Bingooo. Haiti veya Nepal’da deprem? Çamur kaymaları? Sıradışı olaylar. Kuraklık? Deja vu. Özellikle iklim faktörünün bizde olduğu gibi tek olmadığı yerlerde. Nijerya, Yemen, Somali: Bir Belçikalı bu ülkeleri önyargılı davranarak spontan bir şekilde kanunsuzluk, şeriat, müslüman köktenci hareketler, korsanlık, Boko Haram ve El Kaide ile ilişkilendiriyor. Bunu kimse yüksek bir sesle söylemek istemiyor ama bu farkediliyor. Dünyada belki milyonlarcası bu tarz düşünüyor. Ancak açlığın bir ayrımcılığı olmaz. Açlık hiçbir renk veya inanç bilmez. O seçici değildir. Açlık, tabii ki iyi beslenen dünyanın verdiği ödül kadar, kapabildiğini kapan bir canavardır.
Yorum Yazın