© © 2024 S-B-E Ltd

Hazreti Muhammed'in "Konstantiniyye muhakkak fethedilecektir"

Hazreti Muhammed'in "Konstantiniyye muhakkak fethedilecektir"

Müjdelenen fethin 569. yılı

Hazreti Muhammed'in "Konstantiniyye muhakkak fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutandır. Onu fetheden ordu ne güzel ordudur." hadisiyle müjdelediği fethin 569. yıl dönümü kutlanıyor.

Mücahit Türetken   |28.05.2022


 

    

İstanbul

Hazreti Muhammed'in müjdesine mazhar olan İstanbul, 569 yıl önce 29 Mayıs'ta Fatih Sultan Mehmed'in kumandasındaki Osmanlı Devleti tarafından fethedildi.

AA muhabirinin derlediği bilgilere göre, İstanbul; Roma, Bizans ve Osmanlı İmparatorluğu gibi üç imparatorluğa başkentlik yaptı. İstanbul, "İkinci Roma", "Yeni Roma", "Byzantion", "Konstantinopolis" ve "Konstantiniyye" olarak adlandırıldı.

Yenikapı kazılarıyla yerleşim tarihi 8 bin yıl öncesi, yani neolitik döneme kadar giden İstanbul, milattan sonra 4. yüzyılda Roma İmparatoru Büyük Konstantin tarafından Doğu Roma İmparatorluğu'nun başkenti olarak seçildi. Kentte 6 yıl boyunca surlar genişletildi, tapınaklar, resmi binalar, saraylar, hamamlar ve hipodrom inşa edildi.

Ortodoks Hristiyanların en önemli merkezi haline gelen İstanbul, Hazreti Muhammed'in "İstanbul (Konstantiniyye) muhakkak fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutandır. Onu fetheden ordu ne güzel ordudur." hadisinin ardından İslam dünyası için de fethedilmesi gereken önemli bir şehir olarak adını duyurdu.

İstanbul, İslamiyet'in Orta Doğu'ya hakim olmasıyla Hristiyan dünyasının doğudaki siyasi merkezi oldu. Aynı zamanda Doğu'nun zenginliklerine ulaşma, mukaddes şehir Kudüs'ü ele geçirme gibi ideallerin başlangıç noktası haline gelen İstanbul, 1204'te Haçlı Seferi için yola çıkan Latin istilasına da uğradı.

Gördüğü ilgi nedeniyle İstanbul, Müslümanlar için Batı'nın, Hristiyanlar için ise Doğu'nun eşiği haline geldi.

Hazreti Muhammed'in övgüsüne mazhar olmak için Emeviler döneminde Konstantiniyye'ye 3 büyük sefer düzenlenirken bir diğer sefer ise 781-782'de Abbasiler tarafından gerçekleştirildi. Özellikle bazı sahabelerin de katılımıyla gerçekleşen Muaviye bin Ebu Süfyan komutasındaki ilk İstanbul kuşatması daha sonraki dönemlerde silinmeyecek izler bıraktı.

Hz. Peygamber'i Medine'ye hicreti sırasında evinde misafir eden Ebu Eyyüb el-Ensari'nin bu kuşatmaya katılarak surlar önünde vefatı 1453'teki fethe kadar uzanan yolda İslam dünyası için önemli bir motivasyon kaynağı oldu.

Tarihteki İstanbul kuşatmaları

Dünyanın gördüğü en muazzam kuşatma ve savunmalara tanıklık eden İstanbul, 1453'ten önce farklı kavim ve medeniyetler tarafından onlarca kez kuşatıldı.

Milattan önce Makedonya Kralı Phillippe, Roma İmparatoru Septim Severus, milattan sonra İran Hükümdarı Keyhüsrev, Avar Türkleri, Emeviler, Abbasiler, I. ve II. Bulgar İmparatorluğu, Ruslar, Kiev Knezliği, Haçlılar, İznik İmparatorluğu, Venedikliler, Cenevizliler, Osmanlılar şehri kuşattı.

Bunların yanı sıra Atilla'nın, Vikinglerin ve Gotların da kenti kuşattığı bazı kaynaklarda yer alıyor. Son kuşatma ise 1453'te Osmanlıları imparatorluğa taşıyan Sultan 2. Mehmed tarafından gerçekleştirildi.

Fethe giden yol

Sultan 2. Mehmed tahta geçtiği zaman, İstanbul'un fethi için öncelikle deniz yardımının kesilmesi gerektiği düşüncesiyle Sultan Yıldırım Bayezid'in yaptırmış olduğu Anadolu Hisarı'nın karşısına 1452'de Rumeli Hisarı'nı yaptırdı.

Bu hisar, Tuna Nehri ile Karadeniz'den gelecek yardımı önlemeyi amaçlıyordu. İstanbul'un yüksek ve kalın surlarını yıkmak amacıyla devrin önemli mühendislerine büyük toplar döktürüldü.

Sultan 2. Mehmed, Şubat 1453'te dökülen topların İstanbul önlerine götürülmesini emretti. Karaca Paşa komutasındaki 10 bin kişilik ordu, öncelikle İstanbul yakınındaki Vize, Silivri ve Ayastefanos kalelerini kuşattı. Nisan ayına gelindiğinde 2. Mehmed, eyalet ve sancaklara orduya katılmaları için haber gönderdi ve 5 Nisan 1453'te Osmanlı ordusu, 2. Mehmed'in komutasında İstanbul'a hareket etti.

Fatih'in yanında hocaları Akşemseddin, Molla Gürani ve Akbıyık gibi isimler de yer alıyordu. 6 Nisan 1453'te 10 bin sipahi Maltepe civarını tuttu. Sultan 2. Mehmed de Anadolu ve Haliç'i tutmuştu. Zağanos Paşa Pera'yı fethederek, Galata üzerine yürüdü. Aynı gün Sultan 2. Mehmed, Mahmut Paşa'yı elçi olarak Bizans İmparatoru'na gönderdi ancak barış teklifi kabul edilmedi.

Savaşın seyrini değiştirecek hamle: Gemilerin Haliç'e indirilmesi

Sultan 2. Mehmed, 6 Nisan 1453'te İstanbul kuşatmasına başladı. Osmanlı ordusu kenti karadan ve denizden kuşatma altına alırken, ordu surlarda gedikler açtıkça Bizanslılar surları yenileyerek, Osmanlıların şehre girişine izin vermedi.

Osmanlı donanmasının Bizans'a yardıma gelen Ceneviz ve Venedik gemilerine engel olamaması, kuşatmaya karşı olan yöneticilerin hoşnutsuzluklarını dışa vurmalarına yol açtı. Haliç ile Karaköy arasına çekilen zincir nedeniyle Osmanlı donanmasının Haliç'e girememesi, savaşın yönünü Osmanlı aleyhine çeviriyordu.

Bu gelişmeler üzerine Sultan 2. Mehmed, savaşın seyrini değiştirecek hamlesine başvurarak 21 Nisan'ı 22 Nisan'a bağlayan gece 72 parça kadırganın karadan yürütülerek Haliç'e indirilmesi emrini verdi.

Bir gece içerisinde Haliç'e indirilen donanma, 22 Nisan'da Haliç'ten ateşe başladı. Bizanslılar gördükleri karşısında büyük şaşkınlık yaşarken donanmanın Haliç'e indirilmesine inanamıyordu.

Sultan Mehmed, son büyük hücumdan önce 24 Mayıs'ta İsfendiyaroğlu Kasım Bey'i elçi olarak imparatora göndererek şehri teslim etmesini istese de anlaşma sağlanamadı.

Gemilerin Haliç'e indirilmesi ile savaşın seyri Osmanlılar lehine dönerken, Sultan 2. Mehmed, 29 Mayıs'ta büyük taarruz için emir verdi. 29 Mayıs'ta günün ilk ışıkları ile başlayan taarruzla, surlar aşıldı.

29 Mayıs 1453'te kapıları açılan İstanbul, Sultan 2. Mehmed'in önderliğindeki Osmanlı birlikleri tarafından fethedildi. Hazreti Peygamber'in övgüsüne mazhar olarak "Fatih" unvanını alan Sultan 2. Mehmed, büyük bir hoşgörü ile şehri yağmalatmazken, fethin nişanesi olarak da Ayasofya'yı camiye dönüştürdü.

Hedeflerini ilmik ilmik ördü

Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Dr. Öğretim Üyesi İlhami Danış, başarısız geçen ilk hükümdarlık döneminin Sultan II. Mehmed'in hayatını şekillendirdiğini ve ikinci şehzadelik döneminde ise bu tecrübe üzerine hedeflerini planladığını söyledi.

Sultan Mehmed'in ikinci şehzadelik döneminde birçok değerli isimden iyi bir eğitim aldığını ve Roma, Avrupa tarihi, kültürü ve sanatı hakkında bilgi edindiğini ifade eden Danış, şunları anlattı:

"İkinci şehzadelik dönemi, yeniden tahta geçeceği süreye kadar Sultan Mehmed'in hedeflerini ilmik ilmik ördüğü dönem olmuştur. Hedeflerini planlayıp kadrosunu oluşturduğu bir süreçte İstanbul’un fetih planlarını da hazırladı. Çünkü en büyük hedefi dünya tarihinde söz sahibi olan bir hükümdar olmaktı. Roma'nın mirasına hükmetmek istiyordu. Bunun ilk adımı da Doğu Roma'ya yani İstanbul'a sahip olmaktı. Bu niyetini de 1451'de ikinci defa tahta geçtiği zaman kendisine gelen Bizans elçilerine 'Gidiniz efendinize söyleyiniz, şimdiki Osmanlı padişahı eslafına asla benzemez, şimdi benim iktidarımın vasıl olduğu yerlere onların amali bile yetişmemiştir.' sözleriyle ifade etmiştir."

Osmanlı Devleti'nin Anadolu'dan Rumeli'ye ve Avrupa'ya geçişlerinin büyük ölçüde Gelibolu üzerinden olduğunu ve bu sebeple İstanbul'un hem lojistik hem de stratejik anlamda önemli bir hedef olduğunu belirten Danış, hem Avrupa'ya yönelik fetihlerin devamı hem de Akdeniz ve Karadeniz arasındaki trafiği kontrol için fethin önemli olduğuna işaret etti.

Fatih'in öncelikle bürokrasi içinde fethe dair çekinceleri ortadan kaldırmak için çalıştığını ifade eden Danış, önde gelen devlet adamları, vezirler, beyler, askerler, ulema ve şeyhlerle geniş katılımlı toplantılar yaparak İstanbul'un fethinin gerekliliğini anlattığını dile getirdi.

"Atından inip şükür secdesi yaptı"

Danış, fetih için yapılan diğer hazırlıkları şöyle sıraladı:

"Rumeli Hisarı'nın inşa edilmesi. Sultan Mehmed'in İstanbul ve çevresinin detaylı harita ve planlarını çıkartarak, konuşlanma ve taarruz alanları ile lağım kazılacak bölgeleri tespit etmesi. Gelibolu'da İstanbul'un fethinde kullanılacak yeni kuşatma gemileri inşa edilmesi. Mimar Muslihiddin ve Saruca ile Macar asıllı Urban idaresinde Edirne'de büyük toplar dökülmesi. Kimi rivayetlere göre elli veya altmış çift öküz tarafından çekilen şahi topunun askerler, arabacılar, kazmacılar, yol ustaları eşliğinde İstanbul'a doğru yola çıkarılması. İstanbul muhasarası sırasında sorun çıkarabilecek Karadeniz ve Marmara kıyısında yer alan civar yerleşimlerdeki Bizans kuvvetlerinin Karaca Bey tarafından temizlenmesi."

Savaş sırasında yapılan en önemli hamlelerden ilkinin 21 Nisan'ı 22 Nisan'a bağlayan gece 72 geminin Tophane'den Kasımpaşa'ya indirilmesi olduğunu ifade eden Danış, bu olay neticesinde Bizans surlarından Haliç'e bakan halk ve askerlerin büyük bir şok yaşadığını kaydetti.

Bir diğer önemli hamlenin ise fethi getiren son hücum olduğunu vurgulayan Danış, şunları aktardı:

"Osmanlı ordusu 29 Mayıs günü sabah namazı ile birlikte tüm surlar boyunca yoğun ve planlı bir saldırıya başladı. Top atışı ile başlayan hücum, yoğun dumanlar arasında surlara tırmanan askerlerin şehre giriş çabaları ile devam etti. Son yıkıcı darbeyi indiren bizzat Sultan II. Mehmed'in başında bulunduğu Yeniçeriler oldu. Ve nihayetinde saldırının en yoğun yaşandığı Topkapı bölgesinde top ateşi ve lağım patlaması sonucu yıkılan surlardan Osmanlı askerleri şehre girdi. Karadan ve denizden İstanbul'a giren Osmanlı ordusu Aksaray'da birleşip Ayasofya'ya doğru ilerlediler. Son saldırıyı atı üzerinde takip eden hatta surlara kadar gelip bizzat savaşı yöneten Sultan Mehmed, askerlerinin şehri ele geçirmesinden sonra atından inip şükür secdesi yaptı."

Yeni bir imparatorluğun doğuşu

İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Feridun Emecen da İstanbul'un stratejik konumu ve dini açıdan Hristiyanlar ve Müslümanlar için büyük önem taşıdığını ifade etti.

Hazreti Muhammed'in hadisi ile müjdelenmiş şehir olan İstanbul'la ilgili Müslümanlarda mutlaka alınması gerektiği inancının hakim olduğunu belirten Emecen, "Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul'u almasıyla yeni bir imparatorluğun doğuşu gündeme geldi. Fatih, Osmanlı İmparatorluğu'nun bir bakıma kurucusudur bunu da İstanbul'u fethederek yaptı. O yüzden bir dönüm noktası olan fetih, Türk tarihi bakımından büyük önem taşıyor." dedi.

Emecen, İstanbul'un fethinin Batı dünyasında korkuyla karşılık tehdit algılamasına ve yeni bir Haçlı ordusu çağrısına yol açtığını, İslam dünyasında ise Memlük idaresi hariç genel bir sevinçle karşılandığını belirtti.

Fetih dolayısıyla Avrupa'da büyük bir endişe yaşandığını ancak Türk tehlikesi üzerine konuşulmaktan, Hristiyanlık için endişelenmekten öte ciddi bir adım atılamadığını belirten Emecen, şu ifadeleri kullandı:

"Aksine yavaş yavaş Türklerin Batı'ya ait olduğu yolunda efsanevi bilgiler üretilmeye, Truvalıların soyundan geldikleri için Roma ve Yunanların Truva'ya karşı yaptıkları vahşetin intikamını almak üzere harekete geçtiklerine inanılmaya başlandı. Bununla beraber Konstantinopolis'in ıstırabını ve gözyaşlarını konu alan mersiyeler, ağıtlar bütün Avrupa'ya yayıldı ve bunlar kamuoyu üzerinde derin etkiler bıraktı."

Emecen, Doğu'da, yani İslam dünyasında ise Batı'daki hayal kırıklığıyla ölçüşebilecek nispette büyük gösteriler olmadığını aktardı.

Anadolu'da fethin Karamanoğlulları dışında genel olarak memnuniyetle karşılandığını ifade eden Emecen, Fatih Sultan Mehmed'in fethi Karakoyunlu hükümdarı Cihanşah, Memluk Sultanı İnal, Mekke emirine birer Fetihname ile bildirdiğini söyledi.

Fetih haberinin Kahire'de halk ve ulema tarafından coşkuyla karşılandığını belirten Emecen, Memluk Sultanı'nın ise hediye gönderip tebrikte bulunsa da mektubunda Fatih'e karşı övücü ibarelerden kaçındığını aktardı.

Hicaz'da fetih haberinin büyük coşkuyla karşılandığını ve Mekke emirinin Fetihname'yi Kabe önünde okuttuğunu dile getiren Emecen, emirin cevabi yazısında ise Fatih Sultan Mehmed'e övgü dolu sözlerde bulunduğunu kaydetti.

Karakoyunlu hükümdarı Cihanşah'n da gönderdiği yazıda memnuniyetini bildirip Fatih'i övdüğünü ifade eden Emecen, ona "Şahlar şahı", "Hilafetin incisi", "Zamanın kahramanı", "Hükümdarların önderi" gibi övgü dolu sözlerde bulunduğunu aktardı.

Fatih'in gizli projesi

Emecen, gemilerin karadan yürütülerek Haliç'e indirilmesi hadisesinin bir efsane değil kaynaklarla sabit bir gerçek olduğunu ifade etti.

Kaynaklarda, fetihten bir sene kadar önce Rumeli Hisarı inşası sırasında Haliç ile İstanbul Boğazı arasındaki arazinin etüdünün yapıldığını bildiren Emecen, hazırlıkların o dönemde başladığını vurguladı.

Kaynaklarda Haliç'e donanma indirilmesi işinin çok önceden planlandığına dair ayrıntılar bulunduğunu belirten Emecen, şöyle konuştu:

"Mesela, Sırp despotunun tünel kazmak için gönderdiği adamlar arasındaki bir Sırp madenci Rumeli Hisarı inşa edilirken sultanın kıyıya yakın bir ormanda 30 gemi inşasını başlattığını, sonra dağdan yukarıya yol kazıldığını belirtir. Fethe şahit olan ve Fatih'in tarihini yazan Tursun Bey de daha kuşatmanın başlarında gemilerin ve kayıkların Boğaz denizinden karaya alındığını yazar. Bu ve benzeri önemli deliller gemilerin karadan yürütülme işinin büyük ve gizli bir proje olarak II. Mehmed tarafından çok önceden planlanmış olduğuna şüpheye yer bırakmaktadır."

Şehri yeniden ihya çalışmaları

Prof. Dr. Emecen, gemilerin karadan yürütülerek Haliç'e indirilmesiyle ilgili ayrışılan noktanın ise gemilerin hangi güzergah üzerinden taşındığı konusunda olduğunu kaydetti.

Fatih Sultan Mehmed'in payitaht yapacağı şehrin durumuna özel önem verdiğini ifade eden Emecen, 1204'teki Latin istilası sırasında şehrin uğradığı yağma ve tahribatın son Osmanlı ile kıyaslanamayacak ölçüde ağır olduğunu ve izlerinin fethe kadar silinemediğini vurguladı.

Fatih'in şehri ihya etmek için öncelikle iskana önem verdiğini belirten Emecen, şehri nüfusça desteklemek için bir kısmının fidyelerini kendisi ödediğini, vergi muafiyetleri getirdiğini, ayrıca çeşitli kentlerden Rum, Yahudi ve Müslümanları taşıyarak iskan ettiğini aktardı.

Entelektüel bir hükümdar: Fatih Sultan Mehmet

İstanbul'u fethederek yeni bir çağı başlatan ve entelektüel kişiliğiyle de ön plana çıkan Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmet, 541 yıl önce bugün vefat etti.

Mücahit Türetken   |03.05.2022


 

    

İstanbul

AA muhabirinin derlediği bilgilere göre, Sultan 2. Murat'ın oğlu olan 2. Mehmet, 30 Mart 1432'de dönemin başkenti Edirne'de dünyaya geldi.

İki lalası Kasapzade Mahmut ve Nişancı İbrahim ile 1443'te 11 yaşında iken Edirne'den Manisa'ya vali olarak gönderilen 2. Mehmet, aynı yılın sonlarında ağabeyi Amasya Valisi Şehzade Alaeddin Ali Çelebi'nin vefatı üzerine Osmanlı tahtının tek varisi durumuna geldi.

Babası Sultan 2. Murat'ın talebiyle 1444'te, henüz 12 yaşındayken tahta çıkan 2. Mehmet, tahtı iki yıl sonra 1446'da tekrar babasına devretti.

2. Mehmet, 19 yaşına geldiğinde Sultan 2. Murat'ın vefatıyla yeniden tahta çıktı.

Öncelikle Anadolu'da ve Balkanlar'da durumu kontrol altına alan 2. Mehmet, sorun çıkaran Yeniçeri Ocağı'nda değişiklikler yaparak İstanbul'un fethine odaklandı. İstanbul'un kuşatılması için 1452 yılının ağustos ayı sonunda Boğaz'ı kontrol altına alacak Rumeli Hisarı'nın inşasını tamamlatan 2. Mehmet, defalarca girişimde bulunulmasına rağmen ele geçirilemeyen Bizans'ın elindeki İstanbul'u, 54 gün süren kuşatmanın ardından 1453 yılında fethederek "Fatih" unvanını aldı.

Fetih sırasında gemileri karadan yürütüp Haliç'e indirerek savaşın seyrini değiştiren Fatih Sultan Mehmet, bu fetihle Orta Çağ'ı kapatıp Yeni Çağ'ı açtı.

İstanbul'un fethinden sonra şehrin yağmalanmasına izin vermeyerek can ve mal güvenliği garantisi verdiği halkın gönlünü kazanan Fatih Sultan Mehmet, Ayasofya Kilisesi'ni fethin sembolü olarak camiye çevirdi.

Sultan Mehmet, ilk tahta çıktığı dönemde ve İstanbul'un fethi sırasında sergilediği tutumlar nedeniyle uzun yıllar devlet yönetiminde söz sahibi olan Çandarlı Halil Paşa'yı 10 Temmuz 1453'te Edirne'de idam ettirdi.

Toplanmaya çalışılan Haçlı ordusuna karşı 1454'te Venedik ve Cenevizlilerle antlaşmalar yapan Fatih Sultan Mehmet, 1457'de Haçlı donanması Limni, Taşoz ve Semadirek'i işgal etse de İsmail Bey komutasında gönderdiği donanma kısa sürede bu bölgeleri geri aldı.

1461'de Trabzon Rum İmparatorluğu'nun varlığına son veren Fatih Sultan Mehmet, 1462'de Rumeli seferine çıkarak önce Eflak'ı, 1463'te ise Bosna'yı ele geçirerek Osmanlı Devleti'ne bağladı.

İstanbul'u fethederek Doğu Roma'yı ele geçiren Sultan Mehmet, Batı Roma'yı da topraklarına katmak için harekete geçti. Gedik Ahmet Paşa komutasındaki donanmayı güney İtalya'ya sevk eden Fatih Sultan Mehmet, 26 Temmuz 1480'de Otranto'yu ele geçirdi.

Padişahlığı döneminde 25 seferi bizzat yöneten Fatih, babası 2. Murat döneminde 880 bin kilometrekare olarak devraldığı Osmanlı topraklarını, 2 milyon 214 bin kilometrekareye ulaştırdı.

Gut hastalığı olan Fatih Sultan Mehmet, Anadolu'ya çıktığı sefer sırasında 3 Mayıs 1481'de Gebze yakınlarındaki Hünkar Çayırı'nda vefat etti. Naaşı, kendi adını taşıyan Fatih Camisi'ndeki türbesine defnedildi.

Fatih'in askeri dehası

Tarihçiler tarafından "askeri deha" olarak gösterilen Fatih Sultan Mehmet, ordu düzeninde yeniliklere gidip ateşli ve son teknoloji silahları üretti, asker sayısını artırdı.

Devrinin büyük alimleri Molla Hüsrev, Molla Gürani, Molla Yegan, Hızır Bey ve Hocazade Muslihuddin'den ders alan Fatih Sultan Mehmet, merak ettiği alanlarda da uzman kişileri getirtip özel eğitim aldı. Birçok dil bilen Fatih Sultan Mehmet, matematik, coğrafya, astronomi, fizik gibi pek çok farklı disiplinde de bilgi sahibiydi.

Şiire de ilgi duyan Fatih Sultan Mehmet, "Avni" mahlasıyla şiirler yazdı. Sanata ve ilme verdiği önemle de bilinen Fatih, padişahlığı süresince birçok medrese yaptırarak, dünyanın farklı ülkelerinden bilim insanlarını İstanbul'a davet ederek himaye etti.

Tarihteki imparatorluk kurucularının vasıflarını taşıyan Fatih Sultan Mehmet, dünya hakimiyetini amaç edinmişti. Bazı Rum tebaalar onu, İstanbul'u elinde tutması sebebiyle "Kayser-i Rum" yani Roma İmparatoru olarak gördü.

"Kendisini aynı zamanda Roma'nın varisi olarak görüyor"

İstanbul Medipol Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet İpşirli, Fatih Sultan Mehmet'in entelektüel kişiliği, vizyonu, Osmanlı ve dünya tarihindeki yeri üzerine AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.

Fatih'in entelektüel kişiliği, eğitimi ile Osmanlı sultanları arasında ayrı bir yere sahip olduğunu belirten İpşirli, bunun en önemli sebebinin kültürlü bir padişah olan babası sultan 2. Murat'ın yetiştirme tarzı olduğunu söyledi.

Sultan Mehmet'in çocukluğundan itibaren iyi bir eğitim aldığını ifade eden İpşirli, Molla Gürani, Molla Hüsrev ve devrin birçok değerli hocasından eğitim aldığını aktardı.

Fatih'in merak sahibi bir sultan olarak her şeyi öğrenmek istediğini belirten İpşirli, "Mesela hükümdar olduğu zaman Hristiyanlık inancının ne olduğunu öğrenmek istiyor. İlk tayin ettiği Ortodoks patriği Gennadios'a Hristiyanlık akaidine dair risale yazdırıyor. Bunu duyan batı dünyası büyük sevinç duyuyor, 'Sultan Mehmet, Hristiyan olacak ve bu bizim için büyük bir dönüm noktası' şeklinde. Tabii öyle bir şey yok. Kendisi samimi bir Müslüman. İçkiye, kadına, eğlenceye tamamıyla bigane. Bunlardan hoşlanmayan bir padişah." ifadelerini kullandı.

Fatih Sultan Mehmet'i incelerken yabancı dil konusunun da çok önemli olduğunu ifade eden İpşirli, Fatih'in mükemmel derecede Arapça ve Farsça'nın yanı sıra Yunanca ve Sırpça gibi dilleri de bildiğini belirtti.

Fatih'in fetih sonrası Bizans'ın da varisi olarak "Kayser-i Rum" olarak anıldığını dile getiren İpşirli, Ortodoks Kilisesinin merkezini de lağvetmeyip kontrol altında tuttuğunu kaydetti.

Fatih Sultan Mehmet'in büyük bir kültür insanı olduğunu ifade eden Prof. Dr. Mehmet İpşirli, şöyle konuştu:

"Fatih aynı zamanda güzel şiirler yazan büyük bir şair. Gerçekten de sadece Türk tarihinin değil, dünya tarihinin yetiştirdiği ender, kültür ve medeniyet adamlarından birisidir Fatih. Çok küçük yaşlarda ufku geniş bir insan. Onun ufkunu ve vizyonunu gösteren bir defteri var. Bu defter Topkapı Sarayı'nda bulunuyor. Bakıyorsunuz orada İskender'e büyük hayranlık duyuyor. Onun resmini çiziyor. Askeri seferle ilgili bazı çizimler yapıyor. Bunu Ordinaryüs Prof. Dr. Süheyl Ünver bularak yayınladı. Oradan Fatih'in dünya görüşüyle vizyonuyla ilgili birtakım şeyler elde ediyoruz. Kendisini sadece Osmanlı'nın değil aynı zamanda Roma'nın varisi olarak görüyor. Hem Emevi, Abbasi, Selçuklu geleneğinde İslam dünyasının bir hükümdarı hem de Bizans'a son vermiş, İstanbul'un o kültürünü miras olarak devralmış Kayser-i Rum olaraktan görüyor ve bu şekilde bir vizyon ortaya koymuş oluyor."

Bellini'ye portresini yaptırdı

Fatih Sultan Mehmet'in Topkapı Sarayı'nda hem İslam hem de Rum ve Latin eserleri ve tercümelerinden oluşan bir kütüphane oluşturduğunu aktaran İpşirli, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Düşünün o tarihte bir Müslüman hükümdar olarak Gentile Bellini'yi davet edip portresini yaptırıyor. Bu devrim niteliğinde bir olay. İstanbul'u aldığı zaman İstanbul nüfusu 45 bine düşmüş, yıkık, harabeye dönmüş bir şehir. Bütün kültür adamları, bütün tüccarları, yani eli iş tutan esnafı, sanatkarı terk etmişler şehri. Öylesine aleyhte bir propaganda var ki 'Bu Türkler geldiği zaman taş üstünde taş, omuz üzerinde baş bırakmayacak. Gücü yetenler gitsin' diye. Gelir gelmez bir emanname, ferman çıkarıyor. Diyor ki 'Şu andan itibaren herkes evinde, dükkanında, iş yerinde serbesttir, dönebilir.' Yemin ederek bunu söylüyor. 'Allah'a, 124 bin peygambere, üzerine bindiğim ata, kuşandığım kılıca yemin ediyorum ki kimseye zarar verilmeyecek' diyor. Bunun üzerine yavaş yavaş evlerine dönmeye başlıyorlar. Bir de bu kültürün, ticaretin gelişmesi için pek çok kültür adamını ve tüccarı davet ediyor. Özellikle Yahudilere öncelik tanıyor. Çünkü onlar dünya ticaretini bilen insanlar. Ermenilerden, Yahudilerden, Rumlardan pek çok sanatkar geliyor. Onlara iltifat ediyor."

"Medreselerde münazaralar düzenletti"

Prof. Dr. Mehmet İpşirli, Fatih Sultan Mehmet'in Topkapı Sarayı'nda hem İslam hem de Rum ve Latin eserleri ile tercümelerinden oluşan bir kütüphane oluşturduğunu kaydetti.

Fatih'in ilme büyük önem verdiğini anlatan İpşirli, medreseler kuruluncaya dek de Ayasofya'daki bazı keşiş odalarının eğitime tahsis edildiğini ayrıca Zeyrek'de bulunan 8 kiliseyi medreseye çevirdiğini dile getirdi.

Fatih Sultan Mehmet'in 1473'te yaptırdığı Sahn-ı Seman Medreselerinin çok önemli olduğunu vurgulayan İpşirli, şunları aktardı:

"Ortasında cami, etrafında 8 medrese, onların arkasında 8 lise seviyesinde kolej, darüşşifa ve imaret var. Buna çok zengin bir bütçe ayırıyor. Medresedeki derslere zaman zaman büyük bir hevesle kendisi de katılıyor. Belki onu diğer bütün Osmanlı padişahlarından ayırt eden şeylerden birisi sık sık münazaralar düzenletmesi İslam kültürüyle ilgili. Hatta batıdakiyle mukayese konusunda münazaralar düzenletiyor. Orta Çağ İslam dünyasının Rönesansı'dır. Batının en karanlık dönemi bizim en parlak dönemimiz. Orta Çağ'da yaşanan o tartışmalar tekrarlanarak ele alınıyor. Hatta kendisi de bu toplantılara katılarak sorular soruyor."

Fatih'in hükümdarlığı boyunca pek çok alimi İstanbul'a davet ettiğini ve bunda da başarılı olduğunu belirten İpşirli, "Fatih döneminde İstanbul, gerçekten kültürün, sanatın tam bir başkenti merkezi haline geliyor." dedi.

Fatih'in ayrıca kendi adıyla devlet teşkilatı ve protokolüyle ilgili iki kısımdan oluşan Fatih Sultan Mehmet Kanunnamesi hazırlattığını belirten İpşirli, bunun da o devir için çok değerli olduğunu kaydetti.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER