Brüksel Zirvesi AB'nin telaşı
GUNDEMAB, çok uluslu şirketleri en az yüzde 15 vergilendirmeye hazırlanıyor
Brüksel Zirvesi AB'nin günü kurtarma telaşında olduğunu gösterdi
15-16 Aralık'ta gerçekleşen zirve AB'nin halen duraklama dönemi içerisinde olduğunu ortaya koydu.
Prof. Dr. İrfan Kaya Ülger |22.12.2021
İstanbul
ANALİZ - Prof. Dr. İrfan Kaya Ülger Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin liderlerinin 15-16 Aralık'ta bir araya geldiği 2021'in son zirvesini AA Analiz Masasına değerlendirdi.
***
AB devlet ve hükümet başkanlarının 15-16 Aralık 2021'de Belçika'nın başkenti Brüksel'de bir araya geldikleri zirve toplantısı, AB'nin günü kurtarma telaşı ile hareket ettiğini gösterdi. Zirve'nin ardından yayınlanan sonuç bildirisi de AB'nin halen duraklama dönemi içerisinde olduğunu ortaya koydu.
Zirve sonuç bildirisinde Avrupa bütünleşmesini derinden etkileyen ve üye ülkelerde yaygın olan AB kötümserliği, yabancı düşmanlığı ve ırkçılığın artmasından duyulan kaygılara yer verilmedi. Benzer şekilde İngiltere'nin 2020 yılında ayrılmasından sonra bütünleşme hareketinin nasıl bir seyir takip edeceği ve gelecek perspektifinin ne olacağına ilişkin bir projeksiyon da ortaya konulamadı. Bildiride yer alan başlıklar Kovid-19'la mücadele, kriz yönetimi, dış politika, savunma ve son olarak da dış ilişkiler olarak sıralandı.
Brüksel AB Konseyi zirve toplantısı kararları vesilesiyle burada vurgulanması gereken husus şudur: Gerek AB Dışişleri Bakanlarının zirveden bir gün önce yaptıkları toplantıda alınan kararlar, gerekse Brüksel Avrupa Konseyi zirvesi kararları, AB’nin stratejik vizyonunu yitirdiğini ve günü kurtarma telaşı ile hareket ettiğini gösteriyor.
Zirve kararlarının kriz yönetimi bölümünde yenilik olarak "Stratejik Pusula" kavramı dikkat çekerken, dış ilişkiler bölümünde Belarus hükümetinin kınanması, Ukrayna'nın toprak bütünlüğü ve bağımsızlığı konusunda hassasiyet, Akdeniz ülkeleriyle ilişkilerin güçlendirilmesi, Afrika Birliği ile Şubat'ta yapılacak zirve toplantısı ve Etiyopya'da tırmanan gerilim ve bundan duyulan endişe yer aldı.[1]
AB esas sorunlarla yüzleşmekten kaçıyor
Slovenya dönem başkanlığının sona ermesini simgeleyen Brüksel zirvesinde alınan kararlar, AB'nin krizlerden çıkış için daha çok yol alması gerektiğini gösteriyor. 2022 yılının ilk yarısında AB dönem başkanlığı görevini Fransa üstlenecek. Bütünleşme hareketini derin şekilde etkileyen sorunların Fransa dönem başkanlığı esnasında da çözüme kavuşturulması beklenmiyor.
AB bünyesinde 2004 yılında çoğunluğu Varşova Paktı, SSCB ve Eski Yugoslavya ardılı 10 ülkenin katılımıyla başlayan refah kaybı ve bütünleşme perspektifinin muğlak hale gelmesi günümüze kadar artarak devam etti. Büyük ümitler beslenerek hazırlanan Avrupa Anayasasını 29 Mayıs 2005'te Fransa'nın ve 1 Haziran 2005'te Hollanda'nın reddetmesi, AB'nin duraklamasına yol açan bir başka önemli dönüm noktası olarak dikkat çekti. 2008 ekonomik bunalımı AB içerisinde özellikle avro kullanan ülkeleri (Eurozone) olumsuz etkiledi. Krizle Eurozone ülkelerinin bir kısmının temel ekonomik göstergeleri Maastricht Kriterlerinin dışına çıktı. Yunanistan, İtalya, Portekiz gibi kriterlerin dışına çıkan ülkeler, Eurozone içinde kalmaya devam ettiler. Yunanistan’ın 2012 yılında AB tarafından 100 milyar avro dış borcu silindi ve bakiye borçları 2060 yılına kadar yapılandırıldı.
AB'nin Türkiye’nin mülteci politikasını desteklediği ifade edilen bildiride, bu alanda yeni bir anlaşma imzalanmasına AB tarafının olumlu baktığı görüşü dile getiriliyor.
AB'nin, Eurozone bölgesini koruma çabasının gerisinde bölgeden bir devletin çıkarılması durumunda avronun diğer pariteler karşısında çok büyük oranda değer kaybedeceği varsayımı bulunuyordu. Sonraki yıllarda AB'yi derinden etkileyen sorunlar mülteci akını, Avrupa siyasetinde marjinal partilerin güçlenmesi, Brexit, Kovid-19'dan ve AB'nin geleceği konusunda kötümserliğin yaygınlaşması oldu.
Kovid-19'la mücadele
Brüksel zirvesi sonuç bildirgesinin ilk başlığı Kovid-19'la mücadele. Bu kapsamda bir yandan aşılamanın ehemmiyetine vurgu yapılırken, öte yandan bu alanda hükümetler arasında koordinasyonun güçlendirilmesi ve Dünya Ticaret Örgütü başkanlığında yürütülen uluslararası sözleşme hazırlıklarına AB'nin etkin destek vereceği ifade ediliyor. Bir başka husus ise AB kriz yönetim kapasitesinin güçlendirilmesi ve ileride karşılaşılabilecek krizler için hazırlık yapılması talebi.
BM sistemine vurgu ve Stratejik Pusula
Bildirinin güvenlik ve savunma başlığını taşıyan bölümünde, AB'nin çağdaş uluslararası siyasal sistemde Birleşmiş Milletlerin (BM) öncülüğünde iş birliğini desteklediğine vurgu yapılıyor. Bununla birlikte AB'nin küresel istikrarsızlıktan kaynaklanan güvenlik tehditleri karşısında otonom kapasitesini güçlendirme amacıyla bir süre önce Stratejik Pusula adı altında çalışmalar yürüttüğü ve bir yol haritası hazırladığı ifade ediliyor. Güvenlik tehditleri karşısında NATO ile iş birliğinin önümüzdeki yıllarda daha da genişleyeceği, konvansiyonel tehditlerin yanında iklim değişikliği, siber ve hibrit tehlikelere karşı ortak hareket edilmesinin ehemmiyeti vurgulanıyor.
Göç ve mülteciler bölümünde ise Yüksek Temsilci ve Komisyon kanalıyla geri kabul anlaşmaları ve diğer önlemlerle AB'ye göçün sınırlandırılması talep ediliyor. Avrupa'ya mülteci akınını teşvik eden hükümetlerin kınandığı bildiride ayrıca üye ülkelerden sınırların korunması için daha güçlü çaba göstermeleri isteniyor.
Belarus ve Ukrayna
Dış ilişkilerle ilgili bölümde ise Belarus hükümeti, mültecileri Polonya sınırından AB'ye geçmeye teşvik ettiği için kınanıyor. AB'nin bu ülkeye insani yardımları durdurulacağı ve yaptırım uygulayacağı ifade ediliyor. Bildiride ayrıca Belarus'ta bulunan tüm siyasi tutukluların ön koşulsuz tahliye edilmesi, ülkede demokratik ve adil seçimler yapılması çağrısı yapılıyor.
Bunun yanı sıra Rusya Federasyonunun Ukrayna sınırlarına asker konuşlandırılması saldırgan eğilim olarak tanımlanıyor. Buna karşın AB'nin Ukrayna’nın toprak bütünlüğü ve bağımsızlığını desteklediği ifade ediliyor. Bu kapsamda olası bir saldırı durumunda AB, Ukrayna hükümetine saldırıyı dengeleyecek ölçüde destek sağlanması görüşünde.
Akdeniz ve Afrika
AB'nin Akdeniz ülkeleriyle ilişkileri "ortak tehditlere karşı iş birliği ve ortak değerlerin savunulması için dayanışma" şeklinde ifade ediliyor. Bildiride ayrıca AB ile Afrika Birliği arasında 2022'de zirve yapılacağı, AB'nin Avrupa-Afrika İttifakının güçlendirilmesini desteklediği belirtiliyor. Dış ilişkiler bölümünde yer alan son başlık, AB'nin Etiyopya'da Afrika Birliği özel temsilcisinin çabalarını desteklediği ve çatışan taraflar arasında adil ve şeffaf bir diyalogdan yana olduğu şeklinde ortaya konulmuş.
Genişleme politikası
Brüksel zirvesinden bir gün önce Genel İşler Konseyi'nde alınan kararlar da esas itibarıyla zirve kararlarının bir uzantısı konumunda. Söz konusu toplantıda üye ülkelerin Dışişleri Bakanlarının üzerinde mutabakat sağladığı hususlar Genişleme ve İstikrar İşbirliği Süreci başlığı ile yayınlanmıştı.[2] Bu metinde bir yandan AB'nin Batı Balkanlar politikasının temelini oluşturan Genişleme ve İstikrar İşbirliği Süreci, diğer yandan aday ülkelerle ilişkiler hakkında değerlendirmeler yer aldı.
Dışişleri Bakanları bildirisinde Batı Balkan ülkelerinin temel hak ve özgürlükler, ifade özgürlüğü, çoğulculuk, medya özgürlüğü konularında ilerleme sağlamalarının ehemmiyet taşıdığına vurgu yapılmış, aday ve potansiyel aday devletlerde demokratik kurumların varlığının önem taşıdığı belirtiliyor. Batı Balkan ülkelerinin ve Güneydoğu Avrupa İstikrar Paktı kapsamında AB ile yürüttükleri iş birliğinin dar kapsam içerisinde kalmaması, iklim değişikliği ve yeşil enerji dahil, AB içindeki öteki gelişmelere de uyum sağlamayı hedeflemesi, bu konuda ortak hareket alanının terörle ve örgütlü suçlarla mücadeleden, mülteci akını, Ortak Dış ve Güvenlik Politikasına kadar uzanan geniş bir yelpazeyi içerdiği ifade ediliyor.
AB Dışişleri Bakanları bildirisinin genişleme bölümünde ise müzakere yapan Karadağ ve Sırbistan'ın açılan müzakere başlıkları ve yenilerinin açılması için hassasiyet gösterilmesi gereken hususlara vurgu yapılıyor. Bildirinin Bosna Hersek bölümünde Bosna Sırp Cumhuriyetinin tek yanlı kararlarının geçerliliğinin olmadığı ve ülkenin istikrarına hizmet etmeyeceği ifadesi dikkat çekiyor.
Türkiye kararı
Bildirinin Türkiye başlığı taşıyan bölümünde ise daha önceden alınan AB zirve kararlarına gönderme yapılıyor. Türkiye'nin Kıbrıs ihtilafında yapıcı bir tutum içerisinde olması beklentisi dile getiriliyor. KKTC'de bulunan Maraş bölgesinin yerleşime açılmasının BM Güvenlik Konseyi kararlarına aykırı olduğu belirtiliyor.
AB'nin Türkiye’nin mülteci politikasını desteklediği ifade edilen bildiride, bu alanda yeni bir anlaşma imzalanmasına AB tarafının olumlu baktığı görüşü dile getiriliyor. Bildirinin sonuç bölümünde Türkiye'nin AB'den uzaklaştığı ve bu durum nedeniyle mevcut koşullarda yeni müzakere başlığı açılmayacağı ve fiili durumun korunacağı vurgulanıyor.
AB derin bir bunalım içinde
Brüksel AB Konseyi zirve toplantısı kararları vesilesiyle burada vurgulanması gereken husus şudur: Gerek AB Dışişleri Bakanlarının zirveden bir gün önce yaptıkları toplantıda alınan kararlar, gerekse Brüksel Avrupa Konseyi zirvesi kararları, AB’nin stratejik vizyonunu yitirdiğini ve günü kurtarma telaşı ile hareket ettiğini gösteriyor. Derin bir bunalımın tam ortasında bulunan AB'nin bu durumun doğal bir yansıması olarak Türkiye'yi ötekileştirmeye ve dışlamaya devam ettiği görülüyor.
[1] https://www.consilium.europa.eu/media/53575/20211216-euco-conclusions-en.pdf
[2] https://www.consilium.europa.eu/media/53454/st15033-en21.pdf
***
[Prof. Dr. İrfan Kaya Ülger Kocaeli Üniversitesi İİBF Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesidir]
AB, çok uluslu şirketleri en az yüzde 15 vergilendirmeye hazırlanıyor
AB Komisyonu Üyesi Paolo Gentiloni, "AB ve ekonomisine zarar veren vergi düşürme yarışını bitirmek için ilk adımı atıyoruz." dedi.
Ata Ufuk Şeker |22.12.2021
Brüksel
Avrupa Birliği (AB), yıllık geliri 750 milyon avronun üzerindeki çok uluslu şirketlerin faaliyette bulunduğu üye ülkede en az yüzde 15 oranında vergilendirilmesini içeren yeni bir yönetmelik hazırladı.
AB Komisyonu Ekonomiden Sorumlu Üyesi Paolo Gentiloni, Brüksel'de gerçekleştirilen AB Komisyonu üyelerinin haftalık toplantısının ardından basına açıklamalarda bulundu.
Bu yılın ekim ayında 137 ülkenin küresel kurumlar vergisi reformu konusunda anlaştığını anımsatan Gentiloni, "AB ve ekonomisine zarar veren vergi düşürme yarışını bitirmek için ilk adımı atıyoruz." dedi.
Gentiloni, "Hazırladığımız direktif, büyük şirketlere yüzde 15 oranında yeni asgari vergi uygulanmasını sağlayacak." diye konuştu.
Söz konusu yüzde 15'lik kurumlar vergisinin AB ülkelerinde faaliyet gösteren ve yıllık cirosu 750 milyon avro üzerindeki şirketlere uygulanacağını anlatan Gentiloni, direktiflerinin uluslararası anlaşmanın uygulanmasını amaçladığını ve bunun 2023 sonunda yürürlüğe girmesinin planlandığını anlattı.
Gentiloni, paravan şirketlerin AB ülkelerindeki vergi sistemlerini suiistimal etmelerine karşı da yeni bir düzenleme teklifi hazırladıklarını belirtti.
AB ülkelerinde ekonomik faaliyeti olmayan veya asgari düzeyde ekonomik faaliyet gösteren kuruluşların herhangi bir vergi avantajından yararlanmasını engelleyeceklerine işaret eden Gentiloni, "Teklifimiz, paravan şirketler üzerindeki baskıyı artıracak." ifadelerini kullandı.
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü'nün (OECD) 2012'den bu yana üzerinde çalıştığı ve 140 ülke arasındaki müzakereleri koordine ettiği küresel kurumlar vergisi düzenlemesinde ekim ayında bir uzlaşı sağlanmıştı.
AB, 2021'i salgınla mücadele, ekonomik ve siyasi çalkantıların gölgesinde geçirdi
AB yönetimi, Kovid-19'la mücadeledeki başarısız politikasının izlerini silebilmek için 2021'de aşı anlaşmalarına ve aşılamalara hız verdir.
Selen Temizer, Ata Ufuk Şeker |22.12.2021
Brüksel
Avrupa Birliği (AB) 2021'de yeni tip koronavirüsle (Kovid-19) mücadeledeki başarısız politikaların yol açtığı krizlerin yönetimi, aşılamaların hızlanması, savunmada özerklik ve transatlantik ilişkileri güçlendirme çabaları, Belarus ile sığınmacı gerginliği, enflasyon ve enerji fiyatlarındaki artış gibi konulara yoğunlaştı.
2020'de kısa sürede salgının merkezi ilan edilen AB ülkeleri sağlık malzemesi ihracatına kısıtlamalar getirip, birbirlerine sınırlarını kapatırken AB kurumları etkisiz kaldıkları için eleştirilere maruz kaldı.
2021'nin ilk günlerinde AB'nin gündemi, Schengen bölgesinde serbest dolaşımını garanti altına almak için Birlik genelinde seyahatlerde kullanılmak üzere aşı sertifikası oluşturulmasıydı.
Ancak yılın ilk 3 ayında üye ülkeler bu konuda bölünmüş durumdaydı. Turizm ülkeleri yaz aylarında ekonomilerini canlandırabilmek için söz konusu uygulamaya geçmek isterken Fransa ve Almanya gibi bazı ülkeler ise henüz aşının koruyuculuk süresi gibi bilgilerin net olmaması ve "ayrımcılık" endişesiyle uygulamaya sıcak bakmadı.
17 Mart'ta AB aşı sertifikasında ilk adımı atarak gerekli yasal düzenlemeyi hazırladı, sertifika 1 Temmuz itibarıyla yürürlüğe girdi. Bugüne dek 5 kıtada Türkiye'nin de aralarında olduğu 60'dan fazla ülke sisteme dahil edildi.
Aşı anlaşmalarına hız verildi
Aynı dönemde, aşılama süreçlerini yavaş ilerlettiği gerekçesiyle konuya eğilen AB, potansiyel aşıların alımına yönelik çok sayıda ticari anlaşma yaptı.
Bu çerçevede AB başta BionTech-Pfizer, Moderna, AstraZeneca ve Johnson&Johnson başta olmak üzere çok sayıda firması ile aşı alım sözleşmeleri imzaladı.
AB, opsiyonlar dahil olmak üzere BioNTech-Pfizer ile 2,4 milyar, AstraZeneca ile 400 milyon, Sanofi-GSK ile 300 milyon, Johnson&Johnson ile 400 milyon, CureVac ile 405 milyon, Moderna ile 460 milyon, Novavax ile 200 milyon ve Valneva ile 60 milyon doz aşı almak için sözleşmeler yaptı.
Söz konusu aşıların kullanım onayı almasının ardından özellikle tedarikte sıkıntılar baş gösterdi. AB tarafı nisan ayında aşı alım anlaşmasına uymadığı ve tedariki geciktirdiği gerekçesiyle AstraZeneca'ya karşı Brüksel Mahkemesi'nde dava açtı. Taraflar aylarca birbirlerini sözleşmeye uymamakla itham etti.
Diğer üreticilerden çok sayıda aşı sipariş eden ve teslim alan AB ile AstraZeneca'nın uzlaşması eylülü buldu.
AB, ocak sonunda uygulamaya koyduğu Kovid-19 aşısı ihracatını sınırlandıran mekanizmayla birliğin ön alım anlaşması imzaladığı BioNTech-Pfizer, AstraZeneca, Sanofi-GSK, Johnson&Johnson, CureVac ve Moderna firmalarının AB ülkelerindeki tesislerinde üretilen aşıların diğer ülkelere izinsiz satılmasını engelledi.
Aşının AB dışına satışı, üretimin yapıldığı ülkenin ve AB Komisyonunun izin vermesi halinde mümkün oluyordu. İzin alınması için şirketlerin AB'ye sağlamayı taahhüt ettiği miktardaki aşıyı teslim etmesi gerekiyordu.
Firmalardan yeterince aşı teslim alan AB, aşı tedarikinde yaşanan sorunların aşılmasıyla uygulamaya koyduğu ihracat izin mekanizmasını yıl sonunda yürürlükten kaldırmaya karar verdi.
Nüfusun yüzde 67,3'ü tam aşılandı
AB 19 Ocak’ta üye ülkelerdeki yetişkinlerin yüzde 70'inin yaza kadar en az bir doz aşı olması için hedef koydu, sonra süreci yaz sonuna uzattı. Haziran başında AB'de uygulanan aşı dozu sayısı 250 milyonu aştı, 27 Temmuz'da ise yüzde 70 hedefine ulaşıldığı açıklandı.
Yıl sonu itibarıyla AB'de nüfusun tümünün yüzde 67,3'ü tam aşılandı. Avrupa İlaç Ajansı (EMA), 2021'de AB ülkelerinde BioNTech-Pfizer'a ek olarak Moderna, AstraZeneca ve Johnson&Johnson ve Novavax firmalarınca üretilen aşıların kullanımına izin verdi.
ABD ile ilişkilerde aşamalı iyileşme çerçevesinde transatlantik ittifak güçlendirildi
AB, sene başında ABD'de pek çok konuda karşı karşıya geldiği Donald Trump döneminin bitmesini memnuniyetle karşıladı.
AB Dış İlişkiler Konseyi, 22 Şubat'ta, video konferans yoluyla ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile küresel, dış siyaset ile güvenlik politikaları alanında görüş alışverişinde bulunmuştu.
AB Konseyi Başkanı Michel, 25 Mart'ta AB liderleri arasında düzenlenen zirveye, ABD Başkanı Joe Biden'ı da davet etmişti.
Michel, “ABD Başkanı’nı gelecekteki iş birliğimiz hakkındaki görüşlerini paylaşması için toplantımıza katılmaya davet ettim. Transatlantik ittifakımızı yeniden inşa etme zamanı.” ifadelerini kullanmıştı.
Biden, böylece başkanlık koltuğuna oturmasından yaklaşık 2 ay sonra AB Liderler Zirvesi'ne video konferansla bağlanmış ve AB ile ABD arasındaki ilişkilerin yeniden canlandırılmasına bağlılığını dile getirmişti.
15 Haziran'da düzenlenen AB-ABD Zirvesinde iki aktör, Çin’e yaklaşımda istişare, Rusya’nın istikrarsızlaştıran davranışlarına karşı birlik başta olmak üzere Kovid-19, küresel ekonomik toparlanma, çevre, büyüme, ticaret, küresel ve bölgesel güvenlik konularında ortak duruş belirledi.
Afganistan ve AUKUS krizleri gölgesinde Stratejik Pusula arayışı arttı
AB’nin savunma ile güvenlik alanlarında NATO ve ABD'den bağımsız hareket edemeyişi nedeniyle Birlik içinde uzun süredir aralıklarla gündeme getirilen "özerk askeri güç" fikri, 2021'de daha çok tartışılır oldu.
AB, Haziran 2020'de "Stratejik Pusula" adı verilen operasyonel savunma rehberini hazırlamaya başlamış, ilk olarak tehdit analizleri yapılmıştı. Konu 2021’de ilk olarak 26 Şubat’ta AB liderlerinin savunma ve güvenlik konulu toplantısında ele alındı. Toplantıya NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg'in de katılması dikkati çekti. AB liderleri de Stratejik Pusula'nın "NATO'ya alternatif olmadığını" ve "ABD’nin yükünü paylaşmak anlamına geleceğini" sık sık dile getirdi.
ABD'nin ardından NATO'nun da Afganistan'dan çekilmesi ve Fransa'nın, ABD ile İngiltere tarafından denizaltı anlaşmasında devre dışı bırakılmasıyla cereyan eden AUKUS krizi ve yıl ortalarında “Belarus yönetiminden yönelen "hibrit" tehdit, AB içerisinde dikkatleri bir kez daha Stratejik Pusula'ya çevirdi.
5 bin kişiye kadar çıkabilen hızlı intikal kuvveti gibi unsurlar içeren Stratejik Pusula'nın Şubat 2022'deki AB Liderler Zirvesi'nde son halini alması planlanıyor.
Rusya ile ilişkilerde gerginlik tırmandı
2021, AB-Rusya ilişkileri, AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Yüksek Politikası Josep Borrell'in 7 Şubat'ta tabir ettiği "yol ayrımı" düzeyine geldi.
Sene başında AB, Almanya'dan dönüşünde Moskova'da gözaltına alınan Rus muhalif Aleksey Navalnıy'ın derhal serbest bırakılması için Rusya'ya çağrıda bulundu.
Borrell'in Moskova ziyareti sırasında AB ülkelerinden 3 diplomatın sınır dışı edilmesi Belarus, Ukrayna, Gürcistan, Suriye, Libya gibi birçok konudaki anlaşmazlıklar, AB Dışişleri Bakanlarının 22 Şubat'ta, Blinken'ın da katılımıyla düzenlediği toplantıda Rusya’ya yaptırım kararı çıkmasıyla sonuçlandı.
19 Nisan'da AB, Rus ordusunun Ukrayna sınırıyla Kırım'daki askeri hareketliliği ve yığınağı nedeniyle Rusya'ya karşı Ukrayna ile tam dayanışma mesajı verirken, sene sonuna doğru Rusya'nın Ukrayna sınırı yakınındaki askeri yoğunlaşmasının artması, AB'nin tavrının sertleşmesine yol açtı.
AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, 7 Aralık'ta Rusya'nın Ukrayna'ya karşı saldırgan eylemde bulunması halinde bu ülkeye sert yaptırımlar uygulayacakları tehdidinde bulunurken 13 Aralık'ta AB Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, "AB bakanlarının hepsi bugün şu konuda çok netti. Ukrayna'ya karşı herhangi bir saldırganlığın Rusya için siyasi sonuçları ve yüksek ekonomik bedeli olacaktır.” mesajını verdi.
Geri itmeler uluslararası basında geniş yer aldı
Başta Yunanistan olmak üzere bazı AB ülkelerinin sığınmacıları sınırlarından geri ittiklerine dair haberler, 2020 ve 2021'de birçok uluslararası basın kuruluşunda geniş şekilde yer aldı.
AB'nin yolsuzlukla mücadele ofisi, 12 Ocak'ta Birliğin Sınır Koruma Ajansı Frontex hakkında soruşturma açtı.
Mart başında AB Komisyonu, Yunanistan'ın çok sayıda sığınmacıyı Türkiye'ye geri itmesinin ardından, bu gibi olaylarda AB ülkelerinin Avrupa değerleri doğrultusunda hareket etmesi ve temel haklara saygı göstermesi gerektiğini bildirdi.
Son olarak Ekim 2021'de Alman Spiegel dergisi, Almanya Birinci Televizyon Kanalı ARD'nin Monitor programı, Fransız gazetesi Liberation, Sırp gazetesi Novosti ve RTL Hırvatistan Lighthouse Report, SRF Rundscha ve ARD Viyana ofisi gibi basın kuruluşları, Hırvatistan ve Yunanistan’da 8 aydan fazla süren araştırmalarını yayımladı.
Bu haberlerde, geri itmeler ve sığınmacılara uygulanan şiddet belgelendi ve geniş çapta ses getirdi.
Görüntüler ve ifadeler gibi kanıtlarla sunulan haberler üzerine AB Komisyonu, geçen hafta haberlerin "çok endişe verici" olduğunu belirtti.
AB Komisyonunun İçişlerinden Sorumlu Üyesi Ylva Johansson, Yunanistan'ı yasa dışı geri itmelere dair haberleri araştırmaya çağırdı. Johansson, temmuzda da Yunanistan'ın sığınmacıları denizden Türkiye'ye doğru yaşa dışı geri ittiğini kabul etmiş, bunun "temel Avrupa değerlerinin ihlali" olduğunu söylemişti. Johansson, ayrıca Yunan hükümetinin sınırlarına gelen göçmenleri yasa dışı şekilde sınır dışı etmeyi durdurması gerektiğini dile getirmişti.
Macaristan ve Polonya ile Hukukun Üstünlüğü tartışıldı
AB ile Polonya arasında 2021'de yargı bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü ve ulusal yasaların AB hukukunun üstünde olup olmadığı gibi konularda anlaşmazlıklar yaşandı.
Polonya'nın yargıçlara yönelik disiplin mekanizmasının dışında Polonya Anayasa Mahkemesi'nin "ulusal yasaların bazı alanlarda AB hukukundan önce geldiğine" yönelik 8 Eylül’de aldığı karar, tartışma konusu oldu. Polonya hükümeti kararı savunurken AB kurumları, AB yasalarının ulusal yasalardan üstün olduğunu belirtti.
20 Temmuz'da Komisyon, Polonya ve Macaristan'da özellikle yargı bağımsızlığı gibi demokratik standartların aşındığını belirterek bu ülkelerin durumu düzeltmemesi halinde "yetkilerini kullanmaktan çekinmeyeceğini" bildirdi.
27 Ekim’de AB Adalet Divanı, Polonya'nın günlük 1 milyon avro para cezası ödemesine hükmederken AB, Polonya'ya verilecek fonları onaylamadı.
AB Adalet Divanı, 16 Kasım'da da Macaristan'ın "güvenli" sayılan üçüncü ülkelerden gelenlerin sığınma başvurularının reddedilmesine olanak veren ve sığınma başvurularına yardım sağlayanlara cezai yaptırım öngören yasalarının, AB hukukunu çiğnediğine karar verdi.
Belarus ile sığınmacı krizi yaşandı
AB, Belarus'ta Ağustos 2020'de yapılan seçimlere hile karıştırıldığı ve muhalefete baskı uygulandığı gerekçesiyle bu ülkeye yaptırımlar uyguluyordu.
Yunanistan'dan Litvanya'ya giden Ryanair'e ait uçağın 23 Mayıs'ta bomba ihbarı yapıldığı iddiasıyla Belarus hava sahasındayken acil iniş yapması üzerine başlayan gerginlik, AB’nin olaydan bir gün sonra yapılan AB Liderler Zirvesi'nde gelişmeyi kınaması ve 4 Haziran’da Belarus'a ait hava yolu şirketlerinin Avrupa hava sahası ile AB ülkelerindeki havalimanlarını kullanmasını yasaklama kararıyla sonuçlandı.
21 Haziran'da yaptırımlara çok sayıda devlet görevlisi ve iş insanının yanı sıra Cumhurbaşkanı Aleksandr Lukaşenko'nun oğlu da dahil edildi.
AB, yılın son aylarında Belarus yönetimini Irak gibi ülkelerden göçmenleri getirerek AB ülkeleri Polonya, Litvanya ve Letonya sınırlarına göndermek, "düzensiz göçü araç olarak kullanmak ve Birlik'i bu yolla istikrarsızlaştırmaya çalışmakla" suçladı.
Kasım ayında AB, göçmenleri kaynak ülkelerde durdurmak için hamleler yaptı ve bu amaçla çok sayıda ülkeyle temasa geçti.
2 Aralık Belarus'a komşu AB ülkelerine yasa dışı geçişleri kolaylaştıran faaliyetleri organize eden veya bunlara katkı sağlayan kişi ve kuruluşları da yaptırım listesine alan AB, binlerce Iraklının ülkesine geri dönmesini teşvik etti.
Kamu borcu arttı
AB ülkelerinde kamu borcunun gayrisafi yurt içi hasılaya (GSYH) oranı salgın tedbirleri nedeniyle 2021'de hızla arttı.
AB kurallarına göre, normal şartlarda üye ülkelerin kamu borçlarının da GSYH'lerinin yüzde 60'ını geçmemesi gerekiyordu. AB üyesi ülkeler, salgın nedeniyle geçen yıl söz konusu kuralları askıya alma kararı almış ve kamu harcamalarını yükseltmişti.
Bu durum 2021'de de devam etti. AB üyesi ülkelerin yardan fazlası kriterlerde belirlenen yüzde 60'lık kamu borcu oranını aştı.
Kamu borcunun GSYH'ye oranı son verilere göre Yunanistan'da yüzde 207,2, İtalya'da yüzde 156,3, Portekiz'de yüzde 135,4 İspanya'da yüzde 122,8 Fransa'da yüzde 114,6 ve Belçika'da yüzde 113,7'yi buldu.
Brexit kavgası devam etti
AB ile üyelikten ayrılan İngiltere arasında Kuzey İrlanda ve balıkçılık gibi Brexit kaynaklı önemli konularda ihtilaflar sürdü.
Brexit Ayrılık Anlaşması'nın bir parçası olarak imzalanan Kuzey İrlanda Protokolü, Birleşik Krallık'ın parçası olan Kuzey İrlanda ile AB üyesi İrlanda Cumhuriyeti arasındaki ticari ilişkileri düzenliyordu.
Protokole göre, Brexit'e rağmen Kuzey İrlanda, AB'nin gümrük kurallarına tabi olmaya devam ediyor. AB kuralları gereği Tek Pazar'a, dolayısıyla Kuzey İrlanda'ya İngiltere gibi artık AB üyesi olmayan bir ülkeden bazı ürünlerin doğrudan gönderimi sona ermesi anlamını taşıyordu.
Özellikle, Birleşik Krallık'tan Kuzey İrlanda'ya sosis, salam ve kıyma gibi gıda ürünlerinin ve ilaçların gidemeyecek olması İngiltere tarafında büyük rahatsızlığa neden oluyordu.
Londra, AB'den İrlanda protokolünün değiştirilmesini talep etti. Taraflar halen bu sorunların giderilmesi için müzakereler yürütüyor.
İngiltere Brexit nedeniyle Fransa ile de balıkçılık kaynaklı sıkıntılar yaşadı.
Özellikle İngiltere'ye bağlı Jersey Adası yönetimi, kendi kara sularında avlanmaya devam etmek isteyen Fransız balıkçı teknelerinden geçmişteki faaliyetlerine dair kanıt sunmalarını istemişti. Bu durum, İngiltere ve Fransa arasında gerilime neden oldu.
Balıkçılık hak ve kotalarına ilişkin anlaşmazlıkta Fransa ile İngiltere arasında yapılan görüşmelerde iki tarafı memnun eden bir uzlaşı sağlanamadı.
Paris, balıkçılık krizinde bir çözüm bulunmaması halinde misilleme önlemlerini hayata geçireceğini açıkladı. Ancak halen İngiltere, Fransa'nın talep ettiği sayıda tekneye izin vermedi.
Enflasyon zirve yaptı
Enflasyondaki artış eylül, ekim ve kasım aylarında da devam etti. Avro para birimini kullanan AB ülkelerinden meydana gelen Avro Bölgesi'nde kasım ayında enflasyon rekor kırdı.
Avro Bölgesi'nde, kasımda yıllık enflasyon yüzde 4,9'luk oranla son 25 yılın en yüksek seviyesine ulaştı.
Enflasyon, bu dönemde Almanya'da yüzde 6, Fransa'da yüzde 3,4, İspanya'da yüzde 5,5, İtalya'da yüzde 3,9, Hollanda'da yüzde 5,9 ve Belçika'da yüzde 7,1 seviyesinde belirlendi.
Enflasyondaki hızlı yükseliş ve genel fiyatlardaki artış Avrupalıları da rahatsız etmeye başladı.
Enerji krizi baş gösterdi
Avrupa'da özellikle sonbahar aylarıyla beraber doğal gaz ve elektrik gibi enerji ürünleri fiyatları hızla yükseldi.
Bu durum, kış aylarında yüksek faturalarla karşılaşan tüketicileri rahatsız etti.
Doğal gaz ihtiyacının yüzde 90'ını ithal eden AB ülkeleri enerji konusunda alınacak önlemler konusunda ortak tutum belirlemeye çalıştı.
Fransa, İspanya ve İtalya'nın başını çektiği bir grup ülke, AB doğal gaz ve elektrik piyasalarının güncellenmesini ve elektrik üretimindeki kaynak fiyatlarının ayrıştırılmasını istedi.
Enerji fiyatlarının gelecek yıl ortalama seviyelere dönmesini bekleyen Almanya, Avusturya ve Hollanda gibi ülkeler, artan enerji fiyatlarına karşı AB elektrik piyasasının revize edilmesine karşı çıktı.
Başını yine Fransa'nın çektiği 10 civarında ülke, nükleer enerji santrallerinin AB sürdürülebilir ve yeşil finansal yatırım sınıflandırmasında yer almasını talep etti.
Aralarında Polonya ve Macaristan'ın bulunduğu bir grup ülke de enerji fiyatlarındaki yükselişten AB'nin iklim dostu dönüşümünü sağlamayı hedefleyen Yeşil Mutabakat ile ilgili politikalarını sorumlu tuttu.
Bu gruplaşmalar sonucunda Brüksel'de yapılan AB Liderler Zirvesi'nde enerji konusunda ortak bir politika belirlenemedi.
İlginizi Çekebilir